BLOGDA ARAYINIZ

BUGÜNKÜ İZLENME

18 Ocak 2011 Salı

“ATATÜRK’Ü BİTİRMENİN YOLU ASKERİ BİTİRMEKTEN GEÇER”


Askerlik olgusu, Kurum olarak “Askerlik” üzerine düşünceler

ASKERLİK OLGUSU, BİR KURUM OLARAK “ASKERLİK” ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 
Birinci Bölümden Devamla
Bölüm 2
Toplumsal yapıları köklü devletlerin bireylerinin sosyalleşmeleri genel olarak sosyal bir akışkanlık içerisinde devletin sağladığı doğal olanakların ve hukuki yapının içerisinde özgür bir gelişim kaydeder.
Bu tür yapılaşmalardan oluşan toplumların sonradan elde edebilecekleri sosyal olgular ve beklentiler gelişmemiş toplumların lüks ötesi çizgisinde iken, sözünü ettiğimiz toplumlarda ise bu gibi haller zaruri durum ve beklentiler olarak ortaya çıkar.
Toplumsal ivme kaydeden devlet yapısında sosyalleşme, değişik rolleri üstlenen aşamalarda gerçekleşir. Oysa geri toplumlarda ve devlet yapılanmalarında ise, henüz sosyalleşmenin olmadığından yada sosyalleşmenin başlangıç aşamasından söz edilebilinir.
Sosyalleşme geri yada ileri toplumlarda mutlak surette asli grup olan aile ile başlar, aile ile başlayan sosyalleşme eylemi, sosyalleşen devlet desteği ile asli bir sosyalleşme gerçekleşmiş olur.
Sosyalleşmeler ile ortaya çıkan en belirgin toplumsal dikkat çekici özellik ise sınıfsal yapıdır. Toplumun bu sosyalleşme yada sosyalleşememe süreci içerisinde beliren sınıfları kendi aralarında  belirgin olarak saflanmaları yani guruplaşmaları, öbekleşmeleri ortaya koyar.

Sosyalleştiren öbek , zümre veya sınıflar, sosyalleşmek isteyenler ile istemeyenler üzerinde bir otoriter güç olarak varlığını hissettirmek zorunda kalacaktır. Bölme olmadığı ahvalde ise, alt  zümrelerde sınıf atlama kriterleri belirlenemeyecek, durum böyle olunca da, alt zümrelerin sayısal çoğalmaları toplumsal gerilemelerin esas nedeni olarak gündeme gelecektir.
Bunların önüne geçmek, sosyalleşen devletin görevlenmiş hükümetlerinin ana felsefesi ve yönetsel erkinin siyaseten hedefi  olmakla birlikte, hedeflerine varabilir yahut varmaz politik öngörüleridir.
Sosyalleşme alt  sınıfında bulunan toplum bireylerinin, sosyalleştirene karşı herhangi bir karşı koyma durumu ve ihtimali yanı sıra da legal gücü olmayacaktır.
Teknoloji ve ekonomik konjonktüre ayak uydurarak, globalleşen dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerin gayrisafi milli hasılalarının artmasında kaynak olarak kullanabileceği bakir verilere gereksinimleri bulunmaktadır.
Bu ülkeler yada devletler sürekli bir açmazda ve gerilemede, iç kargaşada ve politik  yapılanmalarında başkaldırıya  müsait ortamları(bulanık suları) tercih ederek rotalarını o hedeflere yönlendirerek kaynak kullanımında rahatlık sağlamayı hedeflerler.
Çünkü bu arayışlara karşılık verebilen, toplumsal yapılar veya topluluklar yahut da devletler,  küçük menfaatler karşılığında kendi sistemlerini kendileri yok edebilecek kadar özgür bir cesaretin de sahibidirler.
Bu gibi emperyalist devlet ve toplumlar, tarihler boyunca sömürgeleri üzerindeki hakimiyetlerini bu bölümle izah etmeye çalıştığımız sosyalleşme yol ve yöntemleri ile güçlendirerek sağlamışlardır.
Böylelikle, ekonomilerini ve halklarının sosyalleşme üst sınıfını şekillendirebilmişlerdir.
İşte bu sömürgeci sosyalleşme yada sınıflar üstü egemen sosyalleşme olguları sonrasında, okul, din, iş ve meslek hayatı, evlilik gibi öznelere de etki süreci başlayacak, sonuçta, yaşanmamışlar yaşanmaya, görülmemişler görülmeye, bilinmeyenlerde bilinmeye ve öğrenilmeye başlanılacaktır.
Aynı zamanda sosyalleştirme süreçlerinde güçlü toplumların veyahut devletlerin güçsüz toplumlar yahut da devletler üzerindeki sindirme, yıldırma ve uyuşturma taktik politikleri, alt sosyal gurupların ve toplumların karşı müdafaa veya saldırı güçleri bulunmadığından hakim olma plan ve programı da  bunlar üzerinde rahatlıkla uygulanabilecektir.
Sosyalleşmede rolünü yanlış öğrenmiş olan toplumların ileriki süreçlerde bağımsız politikalar ve siyasi ekonomik devrimler yapması beklenilemez. Böyle sürprizlerin olması halinde de, başarıdan söz edilebilmesi kesinlikle olanaksızdır.
Tıpkı “ağaç yaş iken eğilir”, Türk atasözünde de olduğu üzere, eğilen ve gövdesi eğik bir şekilde beslenerek büyütülen ağaç er geç kesilerek yakılmak üzere işe yaraması belki muhtemel sıradan bir metadır.
Başkaca bir ekonomik değeri olmayacaktır.
Sosyalleşemeyen ve sosyal devlet yapısına, siyasi, ekonomik ve teknolojik olarak ayak uydurmayan, toplumsal sınıfsal katmanları arasındaki uçurumların fazla olduğu ülkelerde ise demokrasiden ve özgürlüklerden kesinlikle söz edilemez.
Böylesi toplumların ve devletlerin yönetsel sisteminin ve savunma güçlerinin güvenilirliği de asla söz konusu değildir.
Bu yazılarımızın genel amacı da, son yıllarda, özellikle iktidar partisinin, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki, yıldırma politikalarının gaye ve hedeflerinin neler olabileceğini anlatmaktan ziyade, sizleri bu alanlarda bilgilendirmek yoluyla, düşünsel ufkunuzda çağrışımların oluşmasını sağlamak ve kendi değerlendirmelerinizi kendinizin yapmasını sağlayabilmek olacaktır.
“Atatürk’ü Bitirmenin Yolu, Askeri bitirmekten Geçer”
“DEVAM EDECEĞİZ”

Türkiye Cumhuriyeti’mizin Kurucusu, Ulu Önderimiz, Mustafa Kemal Atatürk, askerlik için neler söylemiş:

Ordunun esenliğini yürekten düşünen namuslu ve ahlaklı insanlar ikiyüzlülükten uzaktır. (1918-İstanbul)

Sizin gibi komutanları, subayları, er ve erbaşları olan bir milletin yabancı eller altında köle olması mümkün değildir. (1921-Ankara)


Askerlik, işlerin yürütmesi değil, insanların sevk ve idaresi sanatıdır. (1918-İstanbul)

Bütün millete hiç tereddütsüz ve gönül rahatlığıyla arz edebilirim ki, Cumhuriyet Orduları, Cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma kudretindedir ve hazırdır. (1925-İzmir)

Kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen anlam; her kişisi, özellikle subayı, komutanı; medeniyetin ve tekniğin gereklerini kavramış ve ona göre iş ve hareketlerini uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur. (1918)

Milleti savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Lakin, milletin hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923-Adana)

Ordumuz babalarına ve atalarına layık evlatlardan meydana geldiğini göstermiştir. (1923-İzmir)

Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri millet kararı, diğeri en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı.

Böyle evlatlara ve böyle evlatlardan oluşan ordulara sahip bir millet elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından mahrum etmeye kalkışmak boş bir hayaldir. (1921-Ankara)

….
Prof.Dr Öner SAMANLI
ANKARA – 2011
….



SÖZDE DEĞİL ÖZDE, ROZETTE DEĞİL YÜREKTE,
TÜRKİYE VE DÜNYANIN EN KAPSAMLI ATATÜRK SİTESİ
KURUCU EDİTÖRÜ
http://www.ataturksitesi.com/

E-BİLGİ İÇİN: siyasetgundemi@hotmail.com

Yazarın Dipnotu:
Milliyet Blog sayfalarımdaki yazı ve resimlerim, Yazar ismi ve Link verilerek alıntı yapılabilir.
5846 sayılı, FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU Telif Hakları Yasası kapsamındadır.
Yazılarımın tüm telif hakları, “CUMHURİYETÇİ ULUSAL HAREKET” adına, http://www.siyasetgundemi.com  aittir.









Hiç yorum yok: