BLOGDA ARAYINIZ

BUGÜNKÜ İZLENME

29 Haziran 2011 Çarşamba

TEBDİLİ KIYAFET EYLEDİK YAVRUM", "TEBDİLİ KIYAFET NEDİR BABAANNE?" "ŞERİAT NE YANA DÜŞER BABAANNE?", "SUSADIN MI YAVRUM SEN?"



Kristof Kolomb,  Amerika'yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı.

Pasteur,  kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı.

Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti,

Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu.

Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı.

Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı.

Goethe, en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti.

Nobel ödüllü Alman doktor Albert Schweitzer 88 yaşına rağmen Afrika hastanelerinde durmaksızın çalışarak ameliyat yapıyordu.

Ressam Titian 99 yaşında hayata gözlerini yumdu. "Lepanto Savaşı" adlı ünlü tablosunu ölümünden bir yıl önce tamamladı.

Dört defa İngiltere başbakanı seçilen Gladstone, son kez göreve geldiğinde yaşı 83'tü.
Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.

İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.

Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır.

Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir.

Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların teslim edilmesi ruhu buruşturur.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.

İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.

Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.

Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar. Nefesiniz daralır, ama görüş alanınız genişler.

William GLADSTONE,  bir sözünde şöyle der yavrucuğum;

"Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır."

PEKİ SEVDALARIMIZ NE OLACAK?
....
BABAANNE !.....

Mustafa Kemal ATATÜRK’e olanı,

Türkiye Cumhuriyetine olanı,

Dostlarımıza, arkadaşlarımıza, ailemize olanları,

Şimdi biz bu dağın neresine kadar çıktık, çıkıyoruz ve çıkacağız?

YARINLAR BİZİM, YARINLAR BİZİM, diye bir şarkı vardı 1970 li yıllarda, onu söylemeye devam mı edelim, babaanne….

EVET YAVRUM, BAVULUN AĞIR AMA, BENİM DE ELLERİM DOLU BİLİYORSUN…

Şeriat öcüsü geliyor diyorlar,  nasıl bir öcü ki, Babaanne...?

Şimdi sus tebdili kıyafet eyledik, öcüden kaçalım sonra anlatırım sana..!

Babaanne, gittiğimiz yerde Atatürk’ü görebilecek miyim?

 
Vallahi yavrum, binmedik alamete ama giiyoruz gibi melanete…

Bir ışık, bir aydınlık yön verecektir tırmanışımıza, yol alışımıza…

Susadın mı yavrucuğum sen?

Öner SAMANLI

Hiç yorum yok: